İNSAN MEDENİYETİ VE TARİHİNE DAİR BİLGİ KAYNAKLARI

 
      

      İnsan Medeniyeti binlerce yıldır gelişiyor. Peki gezegenimizde insan medeniyeti  nasıl ortaya çıktı ? İnsan denilen hayvan, çevresindeki tüm canlılardan farklı ne yaparak diğerlerinden ayrıldı? İlk kıvılcım neydi? Bu eşsiz mavi küreyi  elinde tutan büyücü, nasıl attı hayvanların arasına, insan medeniyetinin ilkel  tohumlarını?
    Kuşkusuz medeniyetin ilk adımını, insanların grup halinde birlikte yaşamaya başlaması olarak kabul edenler olacaktır. Buna karşın, yer yüzünde birçok hayvan 21.yy insan toplumundan bile daha karmaşık ve bütüncül bir yapıda topluluk ve grup yaşantısı sürdürüyor. Bu açıdan toplu halde yaşamak bir medeniyet belirtisi sayılmamalıdır. 
   Peki dil. Medeniyetin ilk kıvılcımı, insanların sesli iletişim kurmaya başlaması, yani insanların belirli kural bütünülüğü içinde bir takım sesler çıkararak ilkel bir dil oluşturması olarak belki kabul edebilir. Bence böyle bir beceri dahi insan medeniyetinin başlangıcı sayılamamalı. Evet dil günümüzde insan medeniyetinin olmazsa olmazı olabilir ama medeniyetin ilk adımı olamaz. Çünkü farklı bir çok  hayvan türü ve grubunun karmaşık seslerle iletişim kurabildiklerini görüyoruz. Dahası böcekler feromon denilen kimyasallarla iletişim kurabiliyor. Dil çok ilkel olarak da olsa, doğada zaten var olan ve bir çok canlının kullandığı bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. İlk insanların kullandığı dilin, günümüz yunuslarının ve balinalarının kullandığı dilden daha gelişmiş olduğunu kim kanıtlayabilir ki?  Bunu başarmamız şimdilik pek mümkün gözükmüyor.
    O halde,  avlanmak ve korunmak veya en basit şekliyle yiyeceğe ulaşmak için  alet kullanımı veya yapımı diyebilirmiyiz. Örneğin, kemiğin içindeki iliği çıkarmak için kaba taşları kullanarak, avlanan hayvanın kemiklerini  kırmak. Veya mızrak, bıçak benzeri saldırı ve  savunma araçları yapmak  da, insan medeniyetinin başlangıcı, ilk kıvılcımı, sayılabilir. Ancak ilk zamanlarda bu tür girişimler  temel ihtiyacı karşılamak için, yani yemek, giyinerek soğuktan korumak amacıyla yapılmıştır. Bu aletlerin yapımı ve kullanımına,  insan anatomisinin müsait oluşu ve dahası insanın doğada hayatta kalabilmesi için gerekli oluşu da hesaba katıldığında, alet yapımı ve kullanımı, insanı diğer hayvanlarında ötesine taşımamıştır. Alet kullanmak ilk insanlar için yaşamsal bir gerekliliktir. Çünkü insanın kendini savunmak için sivri boynuzları ve balyoz gibi toynakları yok. Avını yakalamak için rüzgar gibi koşan bacakları, jilet gibi keskin pençeleri, avını tuzağa düşürmek için şimşek gibi refleksleri, soğuktan korunmak için kalın postu yok. Ancak alet yapmak ve kullanmak için eşsiz bir anatomisi var. Bu açıdan değerlendirildiğinde, nasıl ki bir aslan avlanırken güçlü ve kesin pençesini kullanması onu diğer canlılardan farklı kılmıyorsa, insanında anatomisinin uygun şekli nedeniyle alet yapması ve kullanması onu diğer canlılardan farklı kılmaz.

      Tüm bunlardan yola çıkarak insan medeniyetinin ilk kıvılcımının, insanın ilkel bir takım süs eşyaları yapmaya başlamasıyla, yani bedenin değil, ruhun doyurulmasıyla ve doğada bulunmayan duyguların ortaya çıktığını düşünüyorum. Bedeni hayatta tutmak için yapılan hiç bir faaliyet, medeni bir faaliyet değil, aksine bize doğanın bir dayatması, canlılığın bir iç güdüsüdür. Oysa ilkel bir insanının deniz kabuklarından kolye yaparak bunu koluna, boynuna takması hiç doğaya özgü bir davranış değil. Bunu hiç bir doğal güdü ile açıklayamayız. İnsanın giriştiği bu davranış biçimi tamamen sentetik bir olgudur. Bu ilk kıvılcımla doğada ilk kontrollü ateş yakılmış, bu ateş insanla birlikte ve insan ruhunda gelişmiş gibi görünüyor.

    Bana göre, insanın medeniyet koşusu işte bu adımla; yani insanın sadece bedenini değil ruhunu da doyurabileceğini keşfetmesiyle başladı. İnsanın, fiziksel bedeninin ihtiyaçlarını karşılamak için yaptığı hiç bir hareket insancıl olamaz. Zaten tüm canlılar bunu yapıyor. İnsancıl olan ruhunu yani duygularını ve hislerini beslemek için yaptıkları ve yapmadıklarıdır.   
     Bugün bu medeniyet ateşinin kontrolden çıkmak üzere olduğuna dair ciddi söylentiler var. Şayet insan medeniyeti, yakmış olduğu ateşe ait hararetin doğaya zarar vermesini engelleyemezse, ateş sayesinde yükselen medeniyet, yine bu ateşle kül olmaktan kaçamayacak. Geçmişte insanların kurduğu bölgesel medeniyetlerin sayısız kere kül olduğunu gösteren örnekler mevcut. Ancak bunların hiç birisi küresel boyutlarda yaşanmamış, bölgesel felaketler ve yok oluşlar olarak kalmıştır. Dahası bu yıkımlar tıpkı Etrüsklerin yok oluşuyla Roma Medeniyetinin ortaya çıkması gibi bazı durumlarda, yeni ve daha büyük bir medeniyetin doğumuna öncülük etmiştir.

    Günümüzde artık geçmişte olduğu gibi birbirinden farklı ve izole medeniyet çeşitliği ortadan kalkmıştır. Daha çok yakın bir zamana kadar varlığını sürdüren Çin, Arap, Hint. İnka medeniyetleri şimdilik en baskın ve başarılı gözüken, avrupa medeniyeti karşısında yok olup gitmişlerdir. Bu gün Dünyaya dışardan gelen bir akıllı varlığın, dünyanın neresine giderse gitsin görebileceği tek şey Avrupa medeniyetinin izleri olacaktır. Artık mavi küre üzerinde alternatif bir medeniyet seçeneği ortadan kalkmıştır. Avrupa medeniyetinin ortadan kalkması durumunda insanoğlunun başka bir odağı, seçim ve sığınma  sığınma şansı yoktur. Beraberinde yaşanacak olan doğa tahribatı da  küresel boyutta olacaktır.
     

   Konuyu fazla dağıtmadan esas konumuza girip bir kıvılcımla yaratılan  insan medeniyeti üzerine yazılmış  PDF formatındaki bir takım kaynaklar ve araştırma yazılarını aşağıda sundum. Aralarından keyifle okuyabileceğiniz  bir yazı bulabileceğinizi tahmin ediyorum. Şimdilik bu kaynakların sayısı yetersiz ve dar.  Ancak telif haklarını da ihlal etmeden sayılarını zamanla artırmaya çalışacağım. Okumak istedeğiniz dosyayı linke tıklayarak indirebilirsiniz.

"Medeniyetin kurucusu ilk defa mızrak atmak yerine küfür kullanmış olan insandır. "  Sigmund Freud 

        İyi okumalar.




1- Metropolis(İonia), Helenistik ve Roma Devri Heykeltıraşlık Eserleri

2- Bizans İmparatorluğunda Saray Teşkilatı

3- Antik Roma ve Dinsel İnançları

4- Roma Tarihinde Magna Mater (Kybele ) Tapınımı

5- Gnaeus Pompeius Magnus

6- Roma İmparatorluk Dönemi Lahitleri

7-Roma Özel Hukukunun Ana Hatları-Dr. Paul Koschaker

8- Wolfram Eberhard. Çin Tarihi 















Bana, bir resim bırak.
Bana, bir heykel bırak.
Tapınmak için;
Bana, senden bir eser bırak.

Bırak ki bir tanrı yaratayım senden.
Tapınaklar inşa edeyim adına.
Gölgende aransın kurtululuş.
Dudaklarda yücelsin tanrısal bedenin.

Yürüsün insanlar kutsal olana,
Sana; teninindeki coşkulu hazza.
Dokunamayacaklar ama,
Olsun, düşlerde uğrarsın onlara.

Ben ise senin tanrılığında var olacağım,
Senin dininle bin yıl yaşayacağım.
Her şeyin babası Odin'e ve Æsir'e,
Tanrılara adanmış bir hayat sunacağım.



KYBELE

Attis derin denizleri hızlı gemi ile aştı.
Sabırsız tez adımlarla Phrygia ormanına ulaştı.
Ve tanrıçanın ağaçlı, gölgeli mekanına girdi.
Orada çılgın öfkenin dürtüsüyle esirken,
Kesip attı keskin çakmak taşıyla kasıklarından ağırlıklarını,
Böylece lekeledi taze kanla toprağı.
Hızla kaptı sonra kar beyazı elleriyle,
Hafif tefi, senin tefini, Kybele,
Senin gizemlerini.
(Gaius Valerius Catullus)

Yine işitiyorum asya kybele'sinin çatkılı kadınlarını,
Zengin Phrygia'lı kızlarını.
Teflerle vınıltılı tahtalarla,
İki elindeki tunç zillerin gümbürtüsüyle.
İşitiyorum Halüs kıyılarında oturan,
Lidyalı, Baktiryalı genç kızları,
Tapınırken Tümülüs Tanrıcasına, Artemis'ine.
(Diyogenez Tarakos)